11 Temmuz 2007 Çarşamba

Koşmanız Gerektiğini Unutmayın

“Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır.
En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşması gerektiğini,
Yoksa öleceğini bilir.

Afrika’da her sabah bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini,
Yoksa aç kalacağını bilir.

Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yok.
Yeter ki, güneş doğduğunda, koşuyor olmanız gerektiğini bilin.”

Yaşamın Yankısı

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor. Aldığı cevap “SEN KİMSİN?” oluyor. Aldığı cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses “SEN BİR KORKAKSIN” diye cevap veriyor.

Çocuk babasına dönüp “BABA NE OLUYOR BÖYLE?” diye soruyor. “OĞLUM” diyor adam, DİNLE VE ÖĞREN!” ve dağa dönüp “SANA HAYRANIM” diye bağırıyor. Gelen cevap “SANA HAYRANIM!” oluyor. Baba tekrar bağırıyor, “SEN MUHTEŞEMSİN!” Gelen cevap ; “SEN MUHTEŞEMSİN!” Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.

Babası açıklamasını yapıyor, “Insanlar buna “Yankı” derler, ama aslında bu “Yaşam”dır”. Yaşam daima sana, senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla şevkat istediğinde, daha şevkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.”

Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.

İnsanları Önemseyin

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi:
- "Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.. Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.

- "Tabii dahil" dedi, hocamız ... "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve `Merhaba' demeniz gerekse bile..."

Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. O hademenin adı da ... Sümbül idi.

Olumsuz Mesajları Almayın

Birgün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmıs. Bir sürü kurbaga da arkadaslarını seyretmek için toplanmıslar. Ve yarıs baslamıs. Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarısmacılarin kulenin tepesine çikabilecegine inanmiyormus. Sadece su sesler duyulabiliyormus:

"Zavallilar! Hiçbir zaman basaramayacaklar!" Yarısmaya baslayan kurbagalar kulenin tepesine ulasamayınca teker teker yarısı bırakmaya baslamıslar. Içlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalısıyormus.

Seyirciler bagırıyorlarmıs: "Zavallılar! Hiçbir zaman basaramayacaklar!" Sonunda, bir tanesi hariç, diger kurbagaların hepsinin ümitleri kırılmıs ve bırakmıslar. Ama kalan son kurbaga büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı basarmıs.

Digerleri hayret içinde bu isi nasıl basardıgını ögrenmek istemisler. Bir kurbaga ona yaklasmıs ve sormus bu ısı nasıl basardın diye. O anda farkına varmıslar ki ... Kuleye çıkan kurbaga sagırmıs!

****Olumsuz düsünen insanları duymayın... Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar!

Sonuç: Rüyalarınızı gerçeklestiremeyeceginizi söyleyenlere karsı her zaman sagır olun ve saglıkla kalın!

Mutluluğun Sırrı

Genç adam babasına mutluluğun sırrını sorar. "Pencerenin yanına git, dışarı bak ve bana neler gördüğünü ve gördüklerinin sana ne hissettirdiğini söyle" der babası. "Sokağı, dolaşan, gülen, tartışan, alışveriş yapan, birbirine sarılan, kavga eden insanları görüyorum.

Gördüklerim dışarıda bir yaşam olduğunu düşündürtüyor ve kendimi iyi hissediyorum." diye cevap verir genç adam. Babası tekrar sorar: "Şimdi aynanın karşısına git. Gördüklerini ve hislerini bana söyle." "Doğal olarak kendimi görüyorum ve sadece kendimi gördüğüm için yalnız hissediyorum." der genç adam kafası biraz karışmış olarak. "İki seferde de bir cam parçasına bakıyordun. Bana aradaki farkı
söyleyebilir misin?" diye sorar yaşlı adam. "Birincisinde dışarısını ve insanları görmemi sağlayan temiz bir camdan bakıyordum, ikincisinde ise kendi görüntümü bana yansıtan arkası sırla kaplı bir camdan bakıyordum."

"İşte evladım, mutluluğun sırrı da burada yatar: Eğer dışarıdaki insanlar ve kendi arana sırrın girmesine izin verirsen kendini görürsün."

Globalleşme Nedir?

Finlandiya'da üretilen cep telefonu ve Mısırlı bir erkek arkadaşı olan prensesi düşünün, İngiliz prensesi Diana. Hollanda motorlu olan Almanya yapımı arabayı kullanan ve İskoç içkisi içmiş Belçikalı bir şöförünün hatası sonucu Fransız tünellerine çarptılar. O sırada, onları Japon yapımı motorsikletleriyle İtalyan paparaziler takip ediyordu. Filipinli yardımcıları olan Amerikalı doktorlar Brezilya'da üretilen ilaçlar ile tedavi etmeye çalıştılar ama nafile.

globalleşme dedikleri işte bu!

bu arada, yukarıdaki yazıyı türkçeye çevirip, okumanızı sağlayan da bir Türk...

çeviren: Ergün Güler

Mesele Yataktan Kalkabilmekte

Hıncal Uluç

"Yarın sabah saat yedi buçukta kalkacağım" dedi genç kız.. Sonra ertesi günün programını yaptı.. "Duş.. Kahvaltı.. Evden çıkış.." diye başlayarak.. Önemli bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş merkezine gidecekti. Sonra öğle yemeğinde uzun zamandır görmediği bir arkadaşı ile buluşacaktı. Öğleden sonra bir iş randevusu vardı..

Saatı sabah 7.30'da çalarken "Duş yapmasam da olur" diye düşündü... "Yarım saat daha kestireyim.."

Bir yarım saat daha için kahvaltıdan da vazgeçti..

Alışveriş mi?.. O kadar da önemli değildi canım.. Ertesi güne kalabilirdi. Öğleye kadar uyusa ne kadar iyi olacaktı. O kadar sıcak ve çekici idi ki, yatak..

Öğle yemeğinde arkadaşı ile buluşma mı?.. Bunca zamandır görüşmemişler de ne olmuştu yani.. Birkaç gün sonra yeseler yemeği ne olurdu ki?.. Bir telefon eder, yok canım, yüz yüze konuşmak zor, bir mesaj çeker ertelerdi yemeği.. Oh be.. Artık canının çektiği kadar uyuyabilirdi..

Uyudu.. İş randevusuna, aç biilaç, alelacele yapılmış bir makyaj, iki fırça ile düzeltilmiş saçlar ve uykudan şişmiş gözlerle girerken, aynaya bakmadığı için, neden başarılı olamadığını da anlayamadı..

O gece yatarken gene plan yaptı.. 7.30 kalkış.. Duş.. Kahvaltı.. Gazetelere bakma.. 9.00: Alışveriş merkezine gidiş. 11.30: Arkadaşla buluşma.. 14.00: İş randevusu..

..Ve sabah 7.30 da saati çaldığında "Canım kahvaltı çekmiyor, duşu da daha dün gece aldım.." diye mırıldandı, yastığı kafasının üstüne koyup öbür tarafa döndü.


***
Kim mi anlattığım.. Siz.. İçinizden biri.. Kimbilir kaç kişisiniz orda.. Kaç yüz.. Bin..
Başarı, yataktan kalkma ile başlar.. Bu kadar basit.. Ama o kadar da zor..

Bir araştyrma yapın yakın çevrenizde.. Başarılı olanlar, yataktan kalkmayı bilenlerdir.

Nedir yataktan kalkmayı bilmek.. Karar verdiğin saatte gözünü açtığın anda, fırlayıp yataktan çıkmak.. Bir dakika bile gecikmeden.. Bir dakika bile yatak miskinliği yapmadan..

Uçak kaçacaksa, yaparız bunu.. Ama hayat kaçarken yapmayız.. Kaçan uçağın yenisi vardır oysa.. Ama kaçan hayatın saniyesi geri gelmez..

Yataktan kalkmayı öğrenmek, kendini tanımakla başlar..

Kendinizi iyi tanırsanız, kalkacağınız saati doğru belirler, güne doğru, yapabileceğiniz, başarabileceğiniz planla başlarsınız..

Saat 7.30'da yataktan çıkamadığınızı bile bile her gece "7.30 kalkış" diye yattınız mı, kendi kendinizi aldatır, daha kötüsü giderek aşağılık kompleksine düşersiniz.. "Ben ne berbat bir insanım. Verdiğim en basit kararları bile uygulayamıyorum" diye..

Bakın.. Hayali değil, gerçekçi planlar yapın..

"10.00'da kalkacağım" deyin.. Ama kalkın.. Geceden verdiğiniz kararları, ertesi gün uyguladığınız ölçüde kendinize güveniniz artmaya, kişiliğiniz oturmaya başlar.

O zaman 7.30'da da rahatça kalkabilecek güce ulaşırsınız..

Yapamayacağınızı ezbere bildiğiniz planları her gece yatarken yapmak, sizi yaşarken öldürür.

Durmadan plan yapıp ertelemek, hiç plan yapmamaktan çok daha hızla çürütür insanı..

Yataktan kalkacağınız zamana doğru karar verin ve kalkın.. Hayatınızın nasıl hızla olumlu gelişmeye başladığını göreceksiniz

Sevgi, Size Başarı ve Zenginlik Getirecektir

Bir kadın evinden çıktı , evinin önünde beyaz, uzun sakalları olan 3 yaşlı adam gördü. Onlara :

"Sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız. Lütfen evime buyurun ve bir şeyler yiyin." dedi.
"Kocanız evde mi?", diye sordular.
"Hayır", dedi, kadın."Dışarıda."
"O zaman giremeyiz", dediler.
Akşamleyin kocası eve geldiğinde kadın olanları ona anlattı.Kocası :

"Onlara eve geldiğimi söyle ve Onları eve davet et", dedi. Kadın dışarı çıktı ve yaşlı adamları davet etti.
"Biz bir eve hep beraber girmeyiz", dediler. Kadın:
"Neden?" dedi. Yaşlı adamlardan biri cevap verdi :
"Onun adi 'Zenginliktir", dedi, arkadaşlarından birini göstererek. Ve bir diğerini
göstererek "Onun da adi 'Başarı' dır, ve ben de 'Sevgiyim." Ve ekledi:"şimdi eşinle konuş ve hangimizi evinize davet edeceğinize karar verin", dedi. Kadın eve
girdi ve olanları kocasına anlattı. Kocası çok sevindi.
"Ne kadar harika", dedi. "Zenginliği davet edelim, gelsin ve evimize zenginlikle
doldursun", dedi. Kadın:
" Neden başarıyı davet etmiyoruz? dedi. O sırada onları dinlemekte olan kızları "Sevgiyi davet etsek daha iyi olmaz mi?", diye sordu. "O zaman evimiz sevgiyle dolar." Adam:
"Bence kızımızın tavsiyesine uyalım", dedi."Dışarı çık ve Sevgiyi davet et, Sevgi bizim misafirimiz olsun", dedi.
Kadın dışarı çıktı ve Sevgiyi seçtiklerini söyledi ve Sevgiyi evlerine davet etti.Sevgi kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Diğer iki arkadaşı da kalktı ve onu takip ettiler. Kadın büyük bir şaşkınlıkla:

"Ben sadece sevgiyi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?" , diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi:

"Eğer siz Zenginlik veya Başarıyı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık, ama siz beni [Sevgiyi] davet ettiğiniz için, Ben nereye gidersem, Başarı ve zenginlik de benimle gelir."

Çalışmanı Takdir Ediyorum

Her şey Washington, Everett’de proje ekibim çalışma sistemlerimizden birini uygularken başladı. Bir sabah yanımda çalışanlardan biriyle araba parkında yürürken yerde bir onluk bulup aldım. Parayı elemanıma verip şakayla karışık “Bu, çabalarına karşılık ihtiyari bir hediye” dedim. Parayı cebine koydu ve teşekkür etti.

Yaklaşık altı ay sonra, yine aynı elemanımla bur sefer Kaliforniya Alamitos’da yürüyorduk ve bir onluk daha bulup parayı yine ona verdim.

Daha sonra bir nedenle bürosuna gittiğimde ona verdiğim paraları bir kağıt üzerine yapıştırmış olduğunu gördüm. Bunları, işini iyi yapmasının takdir edildiğinin kanıtı olarak sergilediğini söyledi.

Gururla sergilenen paraları gören çalışanlar kendilerine neden bozuk para vermediğimi sormaya başladılar. Böylece, bunları ödül olarak değil, takdir edildiklerini bilmeleri için verdiğimi açıklayarak bozuk para dağıtmaya başladım. Kısa süre sonra, o kadar çok insan bozuk para istemeye başladı ki bir kutu tasarlamak zorunda kaldım. Önünde tek bozuk paralık bir yer vardı ve yanında “Çalışmanı takdir ediyorum!” yazıyordu. Kutunun arkasında da 30 paralık daha yer bulunuyordu ve “Başarıların kayda değer!” yazılıydı.

Bir seferide bir çalışanımın bir şeyi doğru yaptığını görerek onu takdir etmek istedim, ama yanımda onluk yoktu, onun için bütün para verdim. Aynı gün geç saatlerde, elemanım bana uğrayıp paranın üstünü getirdi.

“Bozuk Para İtibar Ödülü” böyle doğdu ve örgütümüzde anlamlı bir takdir kaynağı haline geldi.

Gary Hruska

Önyargı

Uzaklarda bir köyde, kocasi, çocugu dogmadan ölmüs, tek basina yasayan hamile bir kadin kendisine arkadas olmasi açisindan dagda yarali olarak buldugu bir gelincigi evinde beslemeye baslar. Gelincik kadinin yanindan bir an bile ayrilmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada, oldukça uysaldir.

Bir kaç ay sonra kadinin çocugu dogar. Tek basina tüm zorluklara gögüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadir. Günler geçer ve kadin bir gün bir kaç dakikaligina da olsa evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir...

Gelincikle bebek evde yalniz kalmislardir.Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelincigi ve kanli agzini görür. Anne çildirmisçasina gelincige saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur.Anne odaya yönelir...

Ve odada besigi, besigin içindeki bebegi ve bebegin yaninda duran parçalanmis bir yilani görür.Einstein'in söyledigi rivayet edilen bir söz var. "insanlardaki önyargiyi parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor"

Mutluluk

Bir kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastlar. "Dile benden ne dilersen" der. Dilenci güler ve "Sanki dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz." diye yanıtlar. Kral alınır ve söyleşi koyulaşır.

Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim. Sen söyle hele, ne istiyorsun?
Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım.
Dilenci sıradan bir dilenci değildir. Kralın ilk yaşantısında öğretmeni olmuştur. Ve ona şu sözü vermiştir : "Bundan sonraki yaşantında tekrar karşına çıkıp seni uyaracağım." Kral olayı unutmuştur. Zaten geçmişi hangimiz noktasına virgülüne kadar anımsayabiliriz ki? Birlikte yaşlanan kişilerin bile anıları farklıdır. Bu nedenle kral bastırır:

Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir Kralım. Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz. Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatır:
Şu çanağı herhangi bir şeyle doldurabilir misiniz? diye sorar.
Kral kahkaha atar ve vezirine çanağı altınla doldurmasını emreder. Çanak dolup taşmakta ama anında boşalmaktadır. Paralar buhar olup uçmaktadır sanki. Kralın onuru kırılır. Bir dilenci çanağını dolduramadığı kulaktan kulağa yayılır. Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtılır çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktur sanki. Yer yutar ama boş kalır. Kral yenik düşmüştür. Dilenciye yakarır :

Tamam, sen kazandın. Dileğini yerine getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapılmış olduğunu itiraf et.
Çok basit, diye yanıtlar dilenci. İnsan dimağından yapılmıştır.
Yani insanın arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez oluşu bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir. İstek nedir ki! İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecan veren bir duygudur. Örneğin; bir araba istersin... Bir yat... Ev...Eş! Tek tek her birini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir. Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar. Araba garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır. Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir. Kadın yatağında, para cebindeyse, onlara erişmek için katlandığın yoğun istek yok oluverir. Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın. İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek dilenci olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü kavradığında hayatının dönüm noktasındasın demektir. Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez. Geri dön... Evine dön... Seni mutlu edecek ögeleri dışında değil, kendi içinde ara!

Sakıp Sabancı'nın 48 Öğüdü

Örnek insan, merhum Sakıp Sabancı'nın Bülent Şenver'e kitabında yayınlaması için verdiği 48 öğüdü...

1.Nasıl bir “Güç” arıyorsunuz? Onu Bilin. Güce sahip olduktan sonra ise onu iyi kullanın.
2.Başkasından, özellikle politikacıdan medet, ummayın.
3.Birlik ve beraberlik arayışını her işte ve her fırsatta sürdürün.
4.Karşınızdakilerin “İnsan” olduğunu hiçbirzaman unutmayın!
5.İnsanların birer “Makina” olmadıklarını bilin.
6.Terfi, ödüllendirme ve cezalandırma, başarıya yol açar.
7.Adil olun. Her işte, her konuda, her fırsatta ve herkese karşı adil olun.
8.“Vicdan Huzuru” başarılı olabilmenin temel şartıdır.
9.Ayaklarınız her zaman yere bassın. Hiçbirzaman havalarda dolaşmayın. Kendinizi kimseden üstün görmeyin.
10.Hiçbir işi “Kıyısından Köşesinden Tutmayın”. Yapacağınız iş ne ise, küçümsemeden ona sahip çıkın.
11.Hayata uyun.
12.İyilikleri unutmayın. İyilikleri karşılıksız bırakmayın.
13.Aç gözlü olmayın. “Allahıma Şükür” demesini bilin.
14.Şans, kader ve kısmet, yararlanmasını bilenler için vardır.
15.Hiç ölmeyecek gibi çalışın. Yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olun.
16.Dünyanın sizin etrafınızda kurulduğunu sanmayın.
17.Dostluğa ve arkadaşlığa önem verin.
18.Güler yüzlü ve tatlı dilli olun.
19.Hedefiniz nedir? Onu bilin. Dağılmayın. Lüzumsuz şeylerle uğraşmayın.
20.Sağlıklı olun. Sağlık herşeyin başıdır.
21.Düzenli bir yaşamınız olsun.
22.Manevi dünyanız zengin olsun. Sonra maddi zenginlik gelir.
23.Bilgili olun.
24.Gözünüzü açın.
25.Risk almayı bilin. Cesur olun.
26.Güvenilir insan olun.
27.Hangi işi yapacaksanız, o işi en iyi bilenler ile işbirliği yapın.
28.Yaptığınız iş farklı olsun.
29.Müesseseleşin.
30.İşinizi sevin. İşinize sahip çıkın.
31.Tasarrufa önem verin. Tasarruf yatırım demektir.
32.Borç para vermekte, kefil olmakta dikkatli davranın.
33.“İyiyi” yüreklendirin, alkış verin. “Kötüyü” ayıplayın, ceza verin.
34. Allah herkese “Bölüşmeyi” nasib etmez. “Bölüşmek” ve “Paylaşmak” kutsal ve keyifli bir iştir. Bölüşmesini bilin. Paylaşmasını becerin.
35.Kim akıllı üretir ise onun yanında olun. Kim akılsız tüketir ise ondan uzak durun.
36.Her şeyin bir şeyini, Bir şeyin her şeyini bileceksiniz.
37.Karınıza ve çocuklarınıza vakit ayırın. Ne kadar yoğun proğramınız olursa olsun, karınıza ve çocuklarınıza zaman ayırmalısınız. Bu bir zorunluluk değil bir zevktir.
38.Adınızı temiz tutmaya özen gösterin. Başarı bir bütündür. İsminizi temiz tutun ki, başarı isminizi taçlandırsın.
39.İşbirliği yapacağınız insanları, birlikte çalışacağınız kişileri ve ortaklarınızı seçerken dikkatli olun. Arkadaşlıklarınızı ve dostluklarınızı iyi kurun.
40.Çıkar uğruna, menfaat bekleyişi içinde, belli kolaylıklardan veya imkanlardan yararlanmak hesabıyla, uygunsuz kişi veya guruplarla ilişkiye girmeyin.
41.Kişisel çıkar uğruna, geçici kazanç için kimseyi satmayın.
42.Fikirlerinizden ve değer yargılarınızdan fedakarlık etmeyin. Etmeyin ki önce aileniz ve yanınızda çalışanlar, sonra iş yaptıklarınız ve çevreniz size güvensin.
43.Şeyh uçmaz. Onu müridleri uçurur. Başarıyı yakalamak, başarıyı sürdürmek, başarıyı ileriye götürmek isteyenler ayaklarını yerden kesmemeye, uçmamaya özen gösterirler. Çünkü uçan hiçbir şey havada kalmaz.
44.Hırçın olmayın, hem kendinize hem de başkalarına huzur verin. Hırçınlıklarınızı yenmeye çalışın.
45.Dost olun, arkadaş olun. Dostunuz olsun, arkadaşınız olsun. İnsan sevdikçe ve sevildikçe mutlu olur.
46.Yaşamadan ölmeyin. Yaşayarak ölün. Ölümden söz etmek kötü birşey ama, ölüm mukadder son. Her faninin kaderinde var İnsan bu dünyaya bir defa geliyor.
47.İnsan ölürken yaptıklarına değil, yapamadıklarına pişman olurmuş. Son nefesinizde yapamadığınız şeyler için üzüntü duyun.
48.Eşini iyi seçemeyen, işini de iyi seçemez.

Şişman Şirket

01.02.2005

Yıllar önce okuduğunuz kitapları yeniden okumak kadar keyifli ne olabilir ki?

İşte tam böyle bir ruh hali içindeyken, beş yıl önce keyifle okuduğum, şimdi tekrar okurken daha da keyif aldığım bir kitabın bana hissettirdiklerini paylaşmak arzusundayım. Kitabın adı, Şişman Şirket...

Okuyacak bir şeyler bulmak için kütüphanemde dolaşırken, ruh halimden anlamış olacak ki, ben daha onu seçmeden, o beni seçti. Dost işte...

Rahmetli Mehmet Özcan Abimiz’in Türkçe’ye çevirdiği bu kitap, şirketlerdeki verimsizlik nedenlerini güzel bir anlatımla ve karikatürlerle anlatan önemli bir başvuru kaynağı. Mehmet Abimiz’i, Kar Yolu isimli kitabından da hatırlayanlar olacaktır.

Şişman Şirket isimli kitabın özelliği, yaklaşık bir saat içerisinde okunabilmesi ve ayrıca, bu bir saat içerisindeki edinimlerinizin verdiği heyecan ile ‘neden birbirini takip eden seriler şeklinde yayınlanmadığını’ sorgulatacak nitelikte olması..!
Elime alıp, sayfalarında seyahat etmeye başladığımda, unuttuğum pek çok şeyi hatırlamama yardımcı oldu. Diyordu ki mesela;

Şişmanlıkları şirket liderlerinde, yöneticilerinde, süreçlerinde ve şirketin her yerinde görebilirsiniz.

Görünen şişmanlıkları ortadan kaldırmak kolay, ya görünmeyenleri ne yapacaksınız?

Düşünüyorum da, şirket liderlerinin, yöneticilerinin şişmanlıkları her şeyden daha önemli. Ne de olsa bir işletmenin kültürü, liderinin evet ya da hayırlarına göre şekillenir. Şişmanlık dediğimiz de, bir kültürün parçasıdır. O halde, liderlerin düzenli olarak form tutmaları şart. Aksi halde, takipçilerinin alacağı kiloların altında ezilebilirler.

Fazla kilolarından rahatsız olmayan liderler, bazı dönemlerde form tutmak zorunda kalırlar. Mesela, kriz dönemlerinde. Satış rakamları düşmeye başladığında. Rakipleri onları zorladığında...

Gereksiz harcamaları kısar, aşırı bolluktan kaçınır, savurganca tutumlarından vazgeçerler.

Peki ya işler iyi gidiyorsa? Şişmanlıklarını görmek, öyle kolay olmayacaktır.

Aşağıdaki örnekler, ne kadar formda olduğunuzu anlamak için birkaç ipucu niteliği taşıyor.

Bilgisayarların yazıcılarından gereksiz yere alınan renkli çıktılar.

Yürüme mesafesindeki yollar için bile şirket arabasının kullanılması.

Mesai uygulamanız varsa, gereksiz yere yapılan fazladan mesailer.

Ortalıklarda dolaşan ama hala tam olarak ne iş yaptığını bilemediğiniz çalışanlar.

Son yazdıklarım nispeten kolay görülebilen şişmanlıklar. Ya görünmeyen şişmanlıklarınız ne olacak?
Niteliği yüksek çalışanlarınızın özelliklerinin çoğundan yeterince yararlanamamanız.
Niteliği düşük çalışanlar ile varmaya çalıştığınız hedeflerdeki aksamalar.
Süreçlerdeki plansızlıkların neden olduğu zaman ve maliyet kayıpları.
İç sürtüşme ve kavgalara harcanan enerjinin verimi etkilemesi.
Değişime karşı çalışanların gösterdikleri direncin, kurumunuzun gelişimine verdiği hasarlar.
Hızlı hareket edilememesi nedeniyle, kaçırılan fırsatlar.
Tüm bunları değerlendirdiğinizde, bugün nerede olduğunuz ile nerede olabileceğiniz arasındaki farkı kolaylıkla görebiliyor olacaksınız. O halde kaybedecek zaman yok, yarın nerede olacağınızı, bugün atacağınız adımlar belirleyecektir.
Fazla kilolarınızı atmak için, şirketinizi yeniden gözden geçirme yürüyüşlerine başlamanızda yarar var.
Forma girmek isteyen tüm dostlara kolaylıklar diliyorum.

Kusura Bakmayın, Türkiye’yi Tanıtmanıza İzin Veremeyiz!
Şişmanlık başa dert. Hareket kabiliyetiniz daralıyor doğal olarak. Böyle bir şişmanlık hikayesi paylaşmak istiyorum şimdi de...Konu, çok taze.

Bildiğiniz üzere, Ekonomi Yayınları 19-23 Şubat tarihleri arasında Düsseldorf’ta gerçekleştirilecek Euroshop Fuarı’na katılıyor. Hem de İngilizce yayınlanan Euroshop Market Özel Sayısı ile 14. Hall, E40’ta.

Dünyanın en büyük perakende fuarında dağıtmak üzere hazırladıkları derginin kapağında kullanılabilecek bir resim için arayışa giriyorlar. Bu noktada, Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunmak adına, ünlü manken Azra Akın’ın da oynadığı Türkiye Tanıtım Filmi’nde bulunan karelerden bir tanesini kullanmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuruda bulunuyorlar. Ancak, aldıkları yanıt, tüm ekibi şok ediyor.

Biz, bu karelerin kullanımı için size müsaade edemeyiz...
Duyunca inanamadım. Sormadan da edemedim..! Nasıl? Neden?

Bu filmin hazırlanma amacı, güzel ülkemizin dünyaya tanıtılması değil mi?
Euroshop gibi bir fırsat kaçırılır mı?

Dünyanın her yerinden yaklaşık 200.000 kişinin katılacağı bir fuarda, hem de ücretsiz dağıtılacak bir dergi, tanıtıma güzel bir katkıda bulunmuş olmayacak mı?

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görevlerinden biri, ülkemizin tanıtımını sağlamak değil mi?

Eğer, böyle bir görevi üstlenmişlerse, ‘kusura bakmayın, Türkiye’yi tanıtmanıza izin veremeyiz’ yaklaşımı, üstlenilen görev ile çelişkili değil mi?

Bu sorularımın muhatapları birgün mutlaka benimle irtibata geçeceklerdir..! Ama ne zaman? Belki, fazla kilolarından kurtuldukları zaman. Kim bilir...

Molalarınız aktif olsun.

Sağol Amca # Kısa Günün Karı

22 Ocak 2004

Amcanın kendisi bu yazıyı hiçbir zaman okuyamayacak biliyorum ama yazmasaydım olmazdı..!

Son iki gün ne kadar da güzel geçmişti. Hava, ilkbahara dönüyor, insanlar tek bir kazak ile dolaşıyorlardı caddelerde. Bir önceki akşam, arkadaşım söylemişti gerçi, "Hava soğuyacak, kar bekleniyor" diye ama kimin umurundaydı. Çişil, çişil yağmurun yağdığı güzel bir gün daha başlamıştı bugün..! Evden huzur içinde çıktım. Selvili Cadde'nin dik yokuşunu da zorlanmadan çıkarak, ofise ulaştım.

Kar geliyor...

Yağmur, saat 11:00 sıralarında 5 dakika kadar kara dönüyor ve yeniden toparlanarak yağmaya başlıyordu. Aradan yaklaşık 1 saat geçtikten sonra, kar ince ince atıştırmaya başladı. Ne de güzel yağıyordu. Erdal Özcan Hoca'ya "Eyvah" dedim, "Sanırım, yol kapanacak ve arabalar burada kalacak". O kendinden emin bir ifadeyle, "Bu kar, gece tutar. Yağmurun üstüne kar pek tutmaz" dese de, aradan geçen 2 saat ve her yeri kaplayan kar, bizi hemen arabalarımızı ana caddeye götürmeye mecbur etti. Erdal Hoca şimdi evde. Arabası götürdü ve alt üst olmuş trafik nedeniyle de, bugün ofise dönmeyecek.

Ve amca...

Dedim ya, kar heryeri kaplamaya başlayınca, hemen arabaları ana caddeye taşımak üzere dışarıya attık kendimizi. Rahatlıkla inerim diye düşündüğüm Selvili'nin dik yokuşu birden gözümü korkuttu. Küçük frenlerle zemini yokladım, kayıyordu... Şimdi ne yapsaydım? Geriye dönemezdim, çünkü arabanın lastikleri olduğu yerde dönüyor ve araba sağa sola hareket etmekten başka bir şey yapamıyordu.

Oysa, karlı zeminde ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyordum!? Birinci vistesle gitmeli ve asla fren yapmamalıydım. Araba hangi yöne doğru kayarsa, direksiyonu o yöne çevirmeliydim. Bu kadar kolaydı! Aslında daha önce de benzer durumlarla karşılaşmıştım.

Ama olmadı. En son okul öncesi yıllarımda yaşadığım çaresizliği, yeniden hatırladım. Çıktığım yüksek ağaçtan inmek için, itfaiyenin gelmesini beklerdim. Ama itfaiyenin sonsuza dek gelmeyeceğini fark edince, kendim inerdim.

Ben çaresizlik içinde düşünürken, camın yanına bir amca yaklaştı. İyi niyetli, temiz yüzlü. Çaresizliğimi fark etmiş olacak ki, hiçbir şey sormadan "Evladım, buradan inebilirsin, sadece fren yapma, vitesi 1'e al... Senden biraz önce, buradan inenler oldu. Allah'ın izniyle sen de inersin..!" dedi ve gitti.

Sağol amca, çok sağol.

Herşey birdenbire değişiverdi. Aslında, tüm koşullar aynıydı. Yol aynı yol, araba aynı araba, şoför aynı şoför...

Özgüvenimi yeniden kazanmış olarak, yokuştan inmeyi başardım. Arabayı, anayola, emniyetli bir yer olan, Emniyet'in önüne bıraktım. Ve şimdi ofisteyim.

Bir Böceğin Yaşamı...

Yaşadığım bu küçük olay bana, yaklaşık 1 ay önce, çok beğenerek seyrettiğim bir animasyon filmi hatırlattı. Filmin adı; Bir Böceğin Yaşamı'ydı...

Filmin başlarında, yiyecek toplayan karıncaların karşılaştığı bir engel anlatılıyordu. Karıncalar, topladıkları yiyecekleri (buğday taneleri), sıra halinde bir merkeze taşıyorlardı. Birden, sıranın ortasına doğru bir yaprak düşüyor ve ekibi ikiye bölüyordu. Geride kalan karıncalar, panikleyerek, "Kaybolduuuuuk! Sonsuza dek burada kalacağız." diye bağırmaya başlıyorlardı. Tepeden aşağıya doğru koşarak gelen yaşlı karınca Bay Toprak, onlara yol gösteriyor ve karıncalar yeniden sırayı yakalıyorlardı. Kısacası, başarıyorlardı..!

Şimdi, filmin sözünü ettiğim bölümünde geçen konuşmaları aktarıyorum.

Yaprak sırayı ikiye bölüyor...

Karıncalar : Kaybolduuuuuk! Sonsuza dek burada kalacağız.
Bay Toprak : Paniklemeyin, paniklemeyin! Bizler eğitimli profesyonelleriz. Sakin olun, yaprağın etrafından dolaşacağız.
Karıncalar: Yaprağın etrafından mı? Bunu yapabileceğimizi sanmıyorum.
Bay Toprak : Saçma! 1993'teki dal vakasına göre çok basit... ( Karıncalarda kısa süren bir sesizlik ve teslimiyet... Sonra Bay Toprak devam ediyor...) İşte bu. Güzel. Çok iyi gidiyorsun. İşte böyle, işte böyle. Çok güzel. Gözlerime bak. Bakışlarını kaçırma. İşte! Yeniden sıradasın
Karıncalar: (Sevinçle) Teşekkürler, teşekkürler Bay Toprak.

Sorun ve çözümü basit. Aslında karıncalar da, yaprağın etrafından dolaşmaları gerektiğini biliyorlar. Ama, panikledikleri için sağlıklı düşünemiyorlar. Danışman Karınca Bay Toprak'ın desteğiyle sorunun üstesinden geliyorlar.

Aldığım Dersler...


Amca ile aramda geçen küçücük dialog (ki monolog da diyebiliriz), beni bazı çıkarımlara yöneltti;

# Hazırlıklı olmadığın bir sorunla karşılaştığında panikleme ve düşün. O an için çözüme odaklan. Ancak hemen sonrasında, nedenlerine in. Problem Çözme Sistematiği'nde olduğu gibi, en az 5 kez neden diye sor!

1. Neden yolda kalıyordun?
Yola güvenemedim. Kaygandı.
2. Neden yola güvenemedin?
Arabam kayabilirdi.
3. Neden araba kayabilirdi?
Lastiklerim ile ilgili önlem almamıştım. Kış lastiğim ve zincirim yoktu.
4. Neden kışlık lastik almadın yada zincirin yok?
İhmalkarlık.
5. Neden ihmalkar davrandın?
Tekrar karın yağacağını düşünmüyorum ve bu değişim için hazır değildim?

Sonuç olarak, arabamda olası tüm koşullar için, gerekli araçları bulundurmalıydım.

# Değişime hazır ol..! Bazen sen farkına varırsın, bazen farkına varmadan karşına çıkıverir.

# Senden yaşça ileri olan insanlara duyduğun saygıyı asla kaybetme. Onlara her zaman ihtiyacın var.

# Hava raporlarını günlük olarak takip et :)

Ergün Güler

Çalışanlarınızın Performansı Neden Düşük?

06 Nisan 2004

Sanırım tüm işletme sahipleri ve yöneticilerin, yıllardır cevap aradıkları soru bu..! Çalışanlarımızın Performansı Neden Düşük?

Yaklaşık 4 yıldır, yüzden fazla şirketi görme, onlarca kobi’yi inceleme fırsatı buldum. Görüşmelerimde, işverenlerin yada yöneticilerin büyük çoğunluğu, çalışanlarının performanslarının düşüklüğünden, işi sahiplenmemelerinden şikayetçiydiler.

Bu yazımda, çalışanların performansına etki edebilecek dört ana nedeni sizlerle paylaşarak, konuya ışık tutmaya çalışacağım.

Performans Düşüklüğüne Etki Eden 4 Neden

1. Neden : Çalışan İşi Nasıl Yapacağını Bilmiyor

Tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, eğer çalışanlar işlerini nasıl yapacaklarını bilmiyorlarsa yada o iş için gerekli becerilere sahip değillerse, düşük performans sergilemelerinden daha normal bir şey olamaz.

İşletmelerin büyük çoğunluğunda, özellikle mavi yakalı (işçi) personel için oryantasyon programları uygulanmıyor. İşe yeni başlayan kişi, nasıl yapacağını bilmeden, başladığı bölümdeki arkadaşlarının desteği? ile öğrenmeye çalışıyor. Bu yolla öğrenme, (kişilerin doğru bilgileri aldığını varsayarsak) uzun sürüyor. Yani, kişinin işe adaptasyonu için geçen süre uzuyor. Ya bilgiler doğru değilse? İşte o zaman, zaten %X hatalı çalışan işletmenize hatalarınızı devam ettirsin diye, yeni bir başbelası? daha almış oluyorsunuz.

Kimi zaman, işletmeniz için yeni olan bir teknolojiye / ürüne geçiş süreciniz nedeniyle de aksaklıklar yaşayabilirsiniz. Kimse ne yapacağını bilmiyor yada bilgi yalnızca birkaç kişi de (iyi adamlar?) kalmış olabilir. Bu durumda da, kişilerin iyi performans sergilemelerini beklemek doğru olmayacaktır.

Çözümü

İşletmenize yeni başlayan tüm çalışanlara yönelik oryantasyon programları düzenleyin. Bilindiği üzere, bu programlar, kişiyi hem işletmeye (kurum kültürü), hem de işe hazırlamak üzere düzenlenir. Sonuçta, öğrenme ve adaptasyon sürecini kısaltmış olacak ve hayalini kurduğunuz kültürü işe yeni başlayanlara aşılama fırsatı bulacaksınız.

Mevcut çalışanların, işi bilmemeleri nedeniyle yaşanan performans düşüklüğünü gidermenin yolu, iş ile ilgili becerilerini geliştirmeye yönelik eğitim programları düzenlemektir. Kendi iyiliğiniz için eğitimi harcama olarak görmekten vazgeçin. Bu noktada önemli bir sözü paylaşmakta yarar görüyorum; “İşleriniz iyi gidiyorsa, eğitim bütçenizi iki katına çıkarın. Kötü gidiyorsa, dört katına..!”

2. Neden : Yapmak İstemiyor

Performansı düşüren diğer bir etmen ise, kişinin işi bilmesine rağmen, çalışmak istememesi yada kendisinden beklenen kadar çalışmaması. Bunun en önemli nedeni, motivasyon düşüklüğüdür. Kişi, kendisinden bekleneni yerine getirecek yeterli motivasyona sahip değildir.

Motivasyon düşüklüğünün yüzlerce nedeni olabilir. Genellikle nedeni, düşük performanslı kişilerin ödüllendirildiği, çok çalışanların cezalandırıldığı düşüncesidir. Bunun dışında, çalışanlar zaman zaman, kendilerine fırsat verilmediğini ya da hak ettiklerinin karşılığını alamadıklarını düşünürler.

Bundan üç hafta önce verdiğim bir seminerde, katılımcılara neden işlerini geliştirmek için çaba harcamadıklarını sorduğumda aldığım yanıtlar, pekçok işletmeye ışık tutacak nitelikteydi. Kendileri şu yanıtları verdiler;

- Söylediğimizde hiçbir şey yapılmıyor.

- Düşüncelerimize değer verilmiyor.

- Bir şey söyleyecek olsam, şefim beni azarlıyor. (İyi performansa ceza örneği)

- Ne kadar ekmek o kadar köfte.

Bu tür durumlarla karşılaşan yöneticilerin genellikle düşündükleri ilk şey, arkadaşı gönderelim yaklaşımı olmaktadır. Ancak, bu işleri daha da kötü yapmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

Çözümü

Bu kategoride yer alan çalışanların performansını artırmak için yapılacak tek şey var. Neden öyle olduğunu öğrenin! Motivasyon içsel birşeydir. Doğrudan kişinin kendisine sorun.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu tür performans düşüklüğüne neden olan en önemli faktör, iyi performansın cezalandırılması, kötü performansın ödüllendirilmesidir. Aşağıdaki örnek size birşeyler hatırlatıyor mu?

Hülya, bölümündeki en çalışkan kişidir. Bütün işleri hem kalite hem de nicelik açısından diğer çalışma arkadaşlarından daha iyidir. Cuma öğleden sonra 15:30 ve Hülya bitirmesi gereken projeyi tamamladığını bildirmek için yöneticisinin yanına gider. Yöneticisi “ Mükemmel! Burada bir şeyler var. Hasan’ın bunları saat 17:00’ye kadar bitirmesi gerekiyordu, sanırım bitiremeyecek. İşin biter bitmez, konuyla ilgilenir misin?” diyerek, düşük performans ile çalışan arkadaşının işini de kendisine verir.

Tipik bir düşük performans ödüllendirme (Hasan işini zamanında bitiremez) ve iyi performansı cezalandırma (Zavallı Hülya, işlerini zamanından önce bitmekte ve ardından Hasan’ın arkasını toplamak durumunda kalmaktadır) örneği.

Bu durumda, çalışanı eğitime göndermek işi çözmeyecektir. Ülkemizde motivasyon düşüklüğü yaşayan kişilerin, Motivasyon Artırma Teknikleri Eğitimi’ne katılmasıyla motivasyonunun artırması beklenir. Doğal olarak artmadığında (bu programın amacı, kişilerin motivasyonunu artırmak üzere neler yapılabileceğini göstermektir), eğitim uzmanı suçlanır.

Burada çözüm, doğrudan kişiyle görüşerek, problemin arkasındaki nedenleri ortaya çıkarmak olmalıdır.

3. Neden : Hayatı Buna Bağlı Olsa Bile Yapamaz

Düşük performansın nedenlerinden olan bu 3. kategoride, çalışanların bu işi yapmak için gerekli özelliklere sahip olmadıklarını görürüz. Herhangi bir nedenden dolayı, iş kişinin beceri ve kabiliyetlerine uymamaktadır. Bu, kişinin aptal olduğu anlamına gelmez, hepimizin kuvvetli ve zayıf yanlarımız vardır. Bu çalışana, işlerini nasıl yapmaları gerektiği konusunda eğitimler verilmesine, hatta yöneticisi tarafından yol gösterilmesine rağmen, performans düşüklüğü devam etmektedir. Kişi, yanlış iştedir.

Örnek : Dışadönük, kapalı alanda çalışmayı sevmeyen bir kişinin, muhasebede çalışması...

Çözümü

Bu problemi önlemenin yolu, işe alım mülakatlarının en başında, kişinin yapacağı iş için sahip olması gereken özellikleri açıkça tanımlamak ve iyi performans için adayın beceri, kabiliyet ve deneyimini yeterince ölçecek görüşmeler yapmaktır.

Aksi halde, hem çalışan hem de işveren, ortaya çıkan durumdan memnun olmayacaktır.

4. Neden : Dışsal Faktörlerin Etkisi (İklim)

Dördüncü kategoride, kişi motive olmuş, işini en iyi şekilde yapmak istemekte, en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Ancak, bazı dışsal nedenlerle iyi performans gösterememektedir.

Dışsal nedenler neler olabilir?

Bunlar, amirinden kaynaklanan nedenler, zayıf ışıklandırma, havalandırma yetersizliği, ısı uygunsuzluğu, telefon sisteminin uygunsuzluğu, sık sık bilgisayarın arızalanması, sistem problemleri, prosedürlerin işleri zorlaştırması, gereğinden fazla bürokrasi vb. olabilir.

Bu olumsuzluklar, çalışanın tüm çabalarına rağmen yeterli performans sergileyememesine, dolayısıyla, çift yönlü memnuniyetsizliğe yol açacaktır.

Çözümü

Burada da, neler olduğunu öğrenmenin tek yolu çalışan ile konuşmaktır. Dışsal faktörlerden kaynaklanan problemlerde (özelliğine bağlı olarak), en az birkaç kişi birden etkilenmektedir. Bu nedenle, dördüncü kategorideki performans düşüklüğünün çözümü konusunda, İnsan Kaynakları Departmanı’nın dışında da sıkça desteğe ihtiyaç vardır.

Bu noktada, Üçge A.Ş.’de çalıştığım dönemde, gerçekleştirdiğimiz aKTİFmOLA uygulamasını sizlere önerebilirim. Her hafta Çarşamba saat 08:30’da idari ve üretim personeli ile yaptığımız görüşmeler ile pekçok bilgiye ulaşabilmekteydik. Çıkan sonuçları raporlayarak, üst yönetime sunuyor ve uygulanabilir çözüm yolları tespit ederek, gerekli iyileştirmeleri gerçekleştiriyorduk. Her hafta farklı bölümlerden, farklı kişilerin katılımı ile gerçekleştirdiğimiz bu uygulama, insanların hem ürettikleri hem de simit-çay keyfi yaptıkları bir ortamı sağlaması nedeniyle, aKTİFmOLA olarak anılmaktaydı.

...

Yukarıda saydığım nedenleri ve çözümleri dikkatlice gözden geçirerek, gerekli adımları atabilirsiniz. Ancak, ihtiyaç duyduğunuz durumda profesyonel olarak bu konularda çözüm geliştiren, dışarıdan işletmenizi gözleyebilecek uzman ve danışmanlara başvurmanızı tavsiye ediyorum. Bu kişiler, size taze bir bakış açısı kazandırabilirler.

Motivasyonunuz yüksek, molalarınız aktif olsun.

Ergün Güler

Düşünen Adam

Bir insanın kalitesini anlamak istiyorsanız, sorduğu sorulara bakın.
Ergün Güler


Taş devri taşlar tükendiği için değil, kafalar değiştiği için sona ermiştir.

Bilgin ne kadar geniş olursa olsun, ancak karşındakinin anlayabileceği kadar anlatabilirsin.

Mevlana

Erdem, çıkarların çarpıştığı yerde belli olur.

M. Morgan

Çözümde görev almayanlar, sorunun bir parçası olurlar.
Goethe

Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.

La Fontaine

Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır.

Schiller

İnsanın cahil olduğunu bilmesi, bilgiye atılmış ilk adımdır.

En sağlam zincir, en çürük halkası kadar sağlamdır.

Hedefsiz gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez.

Montaigne

Basit bir insanın elinden geleni yapmaya çalışması, zeki bir insanın tembelliğinden daha değerlidir.

Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.

Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, ne yaptığınızın önemi yoktur.

Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.

Mevlana

Zor iş zamanında yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle oluşur.

H. Ford

Şans hazırlıklı olan zekayı tercih eder.

Başarının sırrı, ısrarla istemektir.

Herkesin işi demek, hiç kimsenin işi demektir.

Newton

Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmak şarttır.

Balzac

Bildiğimizi zannetmemiz, öğrenmemizin en büyük düşmanıdır.

Dr.C.Bernard

Her istediğini söyleyen, istemediğini işitir.

İnsana, aradığı şeye göre değer biçilir.

Mevlana

Kabul edilen yanlışlık, kazanılmış zaferdir.

Gascigne

Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.

N.F.Kısakürek

Bir insanin tek başına mutlu olması utanılacak bir şeydir.

Göze baktım bin tane, öze baktım bir tane.

Ergün Güler

İnsanlar rakamlara benzer, durumlarına göre değer kazanırlar.

Göründüğünden daha büyük olmalı insan.

Ergün Güler

Kelimeler cama benzerler, görmeye yardım etmedikleri zaman görüşe engel olurlar.

Eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz.

B. Show

Haklarımız, görevlerimizi yerine getirdikçe artar.

anonim

Başkalarının yolunda yürüyenler, ayak izi bırakmazlar.

S.l.braundon

Kim daha korkak? Karanlıktan korkan çocuk mu yoksa aydınlıktan korkan büyük mü?

Freehili

Çevrelerine uymak için kendilerini yontanlar, tükenip giderler.

R. Hull

En büyük zaman hırsızı, kararsızlıktır.

C.Flory

Kuru pantolon ile balık tutulmaz.

Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı değildir.

Montaigne

Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar.

Mevlana

Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.

Tilki iyi tanıyor diye, kümese bekçi yapılmaz .

H.Truman

En çok hoşumuza giden insan, kendimize benzettiğimiz insandır.

Moliere

İnsana olanlar değil, o insanın içinde olanlar önemlidir.

Fikir adamı, gökteki yıldıza benzer, milyonlarca yıl sonraya bile ışıkları ulaşır.

Ergün Güler

Dostlarınla öyle yaşa ki düşman olduğunda hakkında söyleyecek sözleri olmasın. Düşmanlarınla öyle yaşa ki dost olduğunda yüzün kızarmasın.

Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır.

İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.

Montaigne

İşler asla zor değildir. Yeter ki onları küçük parçalara bölebilelim.

Bir liderin en önemli görevi, umudu yaymaktır.

Size istediğim şeyi yaptırmamın tek yolu, size istediğiniz şeyi vermektir.

İnisiyatif, kredi kartı gibidir. Doğru kullanılmazsa, zarar getirir.

Ergün Güler

Adalet güçlü, güçlüler de adil olmalıdır.

Pascal

Mucize, enerjinizi korkularınıza değil, rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar.

Hiçbir iyi yönetici yoktur ki, çalışanı kötü olsun.

Ergün Güler

İyi bir yönetici iseniz, iş yapan müdürünüzü ve sürekli fazla mesai yapan personelinizi işten çıkarın.

Ergün Güler

Rüyaları gerçekleştirmenin en kestirme yolu, uyanmaktır.

Övgü; iyi adamı daha iyi, kötü adamı daha kötü yapar.

Çağları tanımak istiyorsanız, çağların alkışladıklarına bakın.

Sen neye hazırsan, o da senin için hazırdır.

Öndeki yol, gerideki yoldan uzun görünür.

Ergün Güler

Sayılı gün çabuk geçer. Fakat, sayılan gün için aynı şeyi söylemek mümkün değildir!

Ergün Güler

Dostların sıkıntıda iken, onları mutlu oldukları zamankinden daha çok ara.

Chilon

Biri sana sarıldığında, önce onun kollarını gevşetmesini bekle.

Bugünün sorunları, dünün çözümlerinden kaynaklanır.

Peter Senge

Sermayesi sevgi olanın, karı mutluluktur.

Ergün Güler

Eğitimin etkinliği için katılım, katılımın etkinliği için eğitim şarttır.

Ergün Güler

10 Temmuz 2007 Salı

Değişime Direnmeyin


    (freeright)  serbest hak, motivasyon.org    (Ergün Güler, 2002-2008)

Başa dön